Bir devletin gücü, yalnızca ekonomik veya askeri kapasitesinde değil; adaletin, şeffaflığın ve hukukun üstünlüğünün sağlandığı kurumlarında ölçülür. Kurumlarda yolsuzluk ve haksız kazançlar gölgesinde bir ülke ne kadar güçlü görünürse görünsün, temelde zayıftır. İşte bu nedenle “Temiz Eller Operasyonu” artık bir ideal değil, toplumsal bir ihtiyaçtır.
Bu operasyon, yalnızca hukuki bir süreç değil; toplumun devlete olan güvenini güçlendirecek bir adımdır. Haksız kazançlar ortaya çıkarıldığında ve kamu kaynakları hak eden yerlere aktarıldığında, adalet herkesin gözünde görünür hâle gelir. Ancak operasyonun gerçek anlam kazanabilmesi için herkesin doğrudan, dürüst ve açık davranması gerekir. Bizden, sizden, önden, arkadan, yandan veya etrafından dolanarak iş yapmaya çalışanlara yer yoktur.
Devletin malı, yani beytülmal üzerinde haksız şekilde elini uzatanların ve buna yol verenlerin hesabı mutlaka sorulmalıdır. Bu hesap sorulmadan adalet tamamlanmış sayılmaz; yolsuzluğun kökleri tamamen kurutulamaz.
Toplumun desteği bu noktada kritik bir rol oynar. Vatandaşlar, adaletin her alanda tesis edildiğini gördükçe devlete güveni artar; vicdan, hukuka uyum ve sorumluluk bilinci toplumsal bir değer hâline gelir. Yolsuzluğun ve haksız kazancın her türlüsüne karşı ortak bir refleks oluşur ve adalet günlük hayatın ayrılmaz bir parçası olur.
“Temiz Eller Operasyonu” ile Türkiye, güçlü bir devleti sadece maddi imkânlarla değil; adalet, şeffaflık ve toplumun birlik içinde desteğiyle inşa ettiğini gösterir. Halk ve devlet arasındaki güven köprüsü, bu süreçle birlikte kalıcı ve sağlam bir biçimde kurulmuş olur.




















Yerinde tespitler yapılmış,tebrikler .
Analizinize katılmamak elde değil Bilal bey, teşekkürler