Bir zamanlar toprağı, yoksulluğu, yasayı, husumeti birlikte göğüsleyen aşiretler; bugün aynı çatı altında bile duramaz hale geldi.
Kökleri bin yıllık geleneklerden gelen Urfa aşiret kültürü, ne yazık ki son yıllarda "dernek tabelaları" ardında yıpranan bir kimliğe dönüştü.
Şanlıurfa, Türkiye’de en fazla aşiret yapılanmasına sahip şehirlerden biri. Bu güçlü sosyal dokunun, toplumsal dayanışma açısından önemli bir miras olduğu kuşkusuz. Ancak ne zaman ki bu yapı, sosyal yardımlaşma ve dayanışma derneği adıyla formaliteye döküldü; o zaman işler değişti.
Dernek mi, güç gösterisi mi?
Başlangıçta güzel niyetlerle kurulan dernekler, kısa sürede amacından saparak siyasi vitrin, ekonomik araç ve kişisel güç alanı haline geldi.
Bir zamanlar aynı sofrada oturan, aynı düğünde halay çeken, cenazede omuz omuza duran insanlar; şimdi "başkan kim olacak" kavgasıyla birbirini ötekileştiriyor.
Aşiret ismiyle kurulan bazı dernekler, ne yazık ki yardımlaşma yerine yarışmaya, birlik yerine bölünmeye, gönül yerine hesaplaşmaya evrildi.
Gönül köprüleri inşa etmek yerine bilek güreşi masaları kuruluyor artık…
Aidiyet değil ayrılık büyüyor
Dernekler; dayanışma için değil, kimin sesi daha çok çıkıyor, kimin masasında daha çok misafir oturuyor, kimin derneğinde siyasetçi poz veriyor gibi kriterlerle şekilleniyor.
Bu kısır döngü, sadece aşiretleri değil, aileleri de parçalıyor. Büyük bir aşiret zamanla üç beş parçaya bölünüyor; her biri ayrı dernek, ayrı ses, ayrı iddia…
Sonuç mu?
Birlik adına yola çıkanlar, kişisel hırsların ve küçük hesapların yolcusu oluyor. Geriye yalnızca tabelalar, boş salonlar, kırık gönüller kalıyor.
Asıl mesele: Unutulan kökler
Oysa bizler biliyoruz ki; aşiret kültürü sadece soy bağı değil, aynı zamanda onur, söz, sadakat ve paylaşmadır.
Bir elin verdiğini diğer el bilmezdi. Bugün ise bir el ötekine yumruk sıkıyor.
Şimdi sormak gerekiyor:
Derneklerin gerçekten amacı ne?
Dayanışma adı altında yürütülen bu organizasyonlar, gerçekten "birlik" mi sağlıyor?
Yoksa her yeni dernek, bir yeni ayrılık mı?
Son söz
Aşiret olmak, sadece bir soyadı taşımanın ötesindedir.
Bir topluluğun adını yaşatmak istiyorsak, önce onun ruhunu yaşatmalıyız.
Yoksa, kağıt üzerindeki dernekler çok; ama gönüllerde bir araya gelmiş tek bir aşiret bile kalmayacak.