Geçtiğimiz günlerde akraba ziyareti için yolum Van iline düştü. Van ilini anlatmaya gerek yok zannedersem doğası ve insanıyla mükemmel bir kent.
Gevaş ilçesinde gezerken tesadüfen bir vatandaşla tanıştım. Konuşması ve yaptığı tahlilleriyle gayet de kendini geliştirmiş bir vatandaş.
Urfa'yı gezmeye gelmiş. 'Gelmez olaydım!' diyordu.
Neden dedim?
'Çok nedeni var' diye karşılık verdi ve ekledi:
'Haşimiye meydanı, Balıklıgöl, Gümrük Hanı, tarihi çarşı, kasaplar ve o çığırtkanlık yapan ciğerciler hiç içe olur mu?
Hijyen sıfır, her taraf kokuyor, gerçekten esnafın büyük bölümünde peygamberler şehrine yakışmayacak davranışlar var.
Çoğuna fiyat sormaya dahi çekiniyorsunuz. Turizm kentlerinde esnafın ayrı bir yeri vardır. Esnaf o kentin aynasıdır. Sizi nasıl yansıtırsa öyle görünürsünüz.
Kolumuzdan tutup ‘Hacı Baba Ciğer burada’ demek de nedir? Hangi çağda yaşıyoruz?. Bu görüntü bana internetten izlediğim Hindistan ve Afganistan’ı anımsattı.
Temiz olmayan masalar, sağlıklı olmayan malzemeler, araba egzoz dumanı, aşırı gürültü vs.
Hemen yanı başında sakatat satan kasaplar vardı. Dükkânların önü kan ve kokudan geçilmiyor. ‘Belediyeler bu tür yerlere nasıl izin verir’ diye geçirdim içimden.
Kısacası hayal kırıklığı yaşadım.
Potansiyeli bir hayli yüksek olan bir kent. Değerlendirildiğinde farklı bir level atlayacak bir şehir. Ancak doğrusu ben ilk izlenimlerimden yola çıkarak şunu söyleyebilirim.
Yerel yönetimleriniz ve turizm müdürlüğünüz bunu yapacak kapasitede değil. Olsaydı böyle bir manzara ile karşılaşmazdık.
Umarım bir dahakine geldiğimizde böyle bir durumla karşılaşmam da yanılırım. Kente yazık edilmiş.”
Dışardan böyle görünüyoruz.
Aynamız baya kirli ve artık kendimizi göremiyoruz. Kendimizi yeniden görebilmemiz için denetim şart, kalite şart, yatırı şart…