Bir sabah parka gittiğinizde kırılmış bir bank, yerlere saçılmış çöpler, kullanılamaz hale gelmiş bir tuvalet, açık bırakılmış musluklar ve kırık camlarla karşılaşıyorsanız... Suçu kime atacağız?
"Temizlenmiyor", "Bakılmıyor", "Kimse ilgilenmiyor" demek kolay. Peki, orayı bu hale getiren kim? Gerçekten bir düşünelim: Uzaylılar mı gelip çöplerimizi bırakıyor, bankları kırıyor, camları parçalıyor?
Cevap çok basit: Biz.
Elbette hemen savunmaya geçeceğiz, "Ben yapmıyorum ki" diyeceğiz. Doğrudur, belki bireysel olarak yapmıyoruz. Ama yapanlar da bu toplumun bireyleri. Ve biz bu toplumun bir parçası olarak olan bitene sessiz kalıyorsak, en az yapan kadar sorumluyuz.
Çünkü toplum dediğimiz şey, "ben karışmam", "beni ilgilendirmez" diyen bireylerden değil; "benim de sorumluluğum var" diyen insanlardan oluşur. Eğer herkes sessiz kalırsa, sonuç: çöp içinde parklar, harabeye dönmüş sahiller, yıkılmış ortak alanlar olur. Sonra da dönüp şikayet etmeye ne hakkımız kalır?
Eleştirme hakkı, sorumluluk alana aittir.
Değişim istiyorsak, işe önce kendimizden başlamalıyız. Sonra da en yakınımızdakini uyarmaktan, çevremizi korumaktan çekinmemeliyiz. Yoksa çöp biriktikçe, biz küçülürüz.
Peki hal böyleyken topu birbirimize atıp kurumları eleştirmenin haklı bir nedeni var mı?
Bence yok! çünkü ben temiz değilsem çevrem de doğam da temiz olmaz!
Olay bu kadar basit!
Ve unutmayalım:
Toplumun aynası, sokaklardaki çöptür.



















