Her geçen gün yeni bir intihar haberiyle uyanıyoruz. Şanlıurfa’da artan intihar vakaları, artık münferit olaylar olmaktan çıkıp derin bir toplumsal yaraya dönüşmüş durumda.
Maddi ve manevi boşlukta çırpınan insanlar, çıkış yolu bulamayınca hayatlarına son vermeyi tercih ediyor. Ancak bu tabloya sadece ekonomik sıkıntı penceresinden bakmak, sorunu kavrayamamak demektir.
Geçtiğimiz günlerde hem bir iş insanının hem de bir zabıtanın yaşamına son vermesi, intiharın sadece geçim derdiyle değil, çok katmanlı psikolojik ve toplumsal baskılarla da bağlantılı olduğunu açıkça gösterdi. İnsanları ölüme götüren nedenler yalnızca fatura yorgunluğu, borç kıskacı, geçim stresi değil; değersizlik hissi, yalnızlık, çaresizlik ve duyulmadıkları inancı...
Özellikle sulama kanallarının sıkça kullanıldığı bu vakalarda, o kanalların sadece su taşımadığı, artık can aldığı bir gerçek. Şanlıurfa’nın verimli topraklarına can vermesi gereken bu yapılar, ne yazık ki son dönemde “ölüm kanalı” olarak anılıyor.
Biz, Ajans Balıklıgöl olarak daha önce bu konunun üzerine gitmiş, artan intihar vakalarına dikkat çekmek için yayınlarımıza bir gün ara vererek farkındalık yaratmaya çalışmıştık. O zaman da söyledik, şimdi de tekrar ediyoruz: Bu bir kişisel trajedi değil, toplumsal bir alarmdır.
Ancak ne yazık ki yetkililer sessiz. Kulaklarını kapatıyor, gözlerini çeviriyor, başlarını kuma gömüyor. Oysa artık geç olmadan bir şeyler yapılmalı. Acil bir eylem planı şart. Psikolojik destek mekanizmaları güçlendirilmeli, riskli gruplar tespit edilmeli, intihar önleme hattı aktif ve ulaşılabilir hale gelmeli.
Çünkü bir kişi daha kendini yaşama değil, çaresizliğe teslim ederse; bunun vebali sadece onun omuzlarında değil, seyirci kalan herkesin üzerinde olur.
Bu şehrin insanı, yaşamak için doğmuştu. Ölümü bu kadar sıradanlaştırmaya kimsenin hakkı yok.



















