Şanlıurfa’da eğitim sektörü, son yıllarda baş döndürücü bir değişim yaşıyor. Ne yazık ki bu değişim, kaliteyi değil vitrin süslemeyi esas alıyor. Lüks kafe havasındaki dershaneler, devasa kristal avizeler, deri koltuklar, aromatik kahve ikramlarıyla velileri etkilemeye çalışırken, arka planda yaşanan gerçekler içler acısı: Ailelerin sırtına yüklenen fahiş ücretler, karşılığında elde edilemeyen başarılar ve kaybedilen yıllar…
140 bin TL ile 200 bin TL arasında değişen dershane ücretleri, dokuz aylık bir eğitim süreci için isteniyor. Kimi kurumlar bu rakamı 250 bin TL’ye kadar çıkarmış durumda. Eğitimde niteliği artırmak yerine, lüksü ön plana çıkaran bu sistem, orta ve dar gelirli aileleri ciddi anlamda zorluyor. Veliler çocuklarının geleceği için borçlanıyor, boğazından kısıyor, bazen de başka ihtiyaçlarını ertelemek zorunda kalıyor.
Peki, bu astronomik rakamlar karşılığında ne elde ediliyor?
Ne yazık ki, çoğu zaman sadece hayal kırıklığı. 500 bininci sırada olan bir öğrenci, sadece parası olduğu için bu kurumlara kayıt yaptırabiliyor. Ancak gösterişli binaların arkasında sistematik ve nitelikli bir eğitim programı yer almadığında, sonuç da değişmiyor. Bir yıl sonra aynı öğrenci, 200 bininci sıraya yükselse de, bu hâlâ başarıdan çok uzak bir tablo demek. Olan, hem zamana hem de ailelerin cebine oluyor.
Buradaki en temel sorunlardan biri de denetimsizlik. Bu dershaneler, eğitim kurumları olarak değil adeta ticarethane mantığıyla yönetiliyor. Denetim mekanizmalarının yeterince işlemediği bir ortamda, her isteyen kurum tabelasını asıp astronomik fiyatlarla kayıt alabiliyor. Veli çaresiz, çünkü çocuklarının üniversiteye girme umudu ellerindeki tek dayanak.
Eğitim bir hak, lüks değil. Eğitim kurumlarının amacı vitrin parlatmak değil, bilgi kazandırmak olmalı. Göstermelik başarı hikâyeleriyle velileri kandırmak yerine, müfredatını, öğretmen kalitesini ve rehberlik hizmetlerini geliştiren kurumlara ihtiyaç var.
Şanlıurfa’daki dershane furyası, bize bir kez daha gösteriyor ki eğitimde kalite, duvarların rengine ya da lobideki kahve makinesine bakmaz. Gerçek başarı, sade sınıflarda ama işini bilen öğretmenlerle, sistemli bir programla ve samimi bir rehberlikle gelir.
Velilere düşen en büyük görev ise vitrine değil içeriğe bakmaktır. Eğitimde gösterişin değil, niteliğin peşinden koşmalıyız. Aksi takdirde çocuklarımızı süslü hayallerle avutmaya devam ederiz. Gerçekler, sınav sonuçlarıyla yüzümüze çarpmaya devam ederken...




















Nerede adil saraç hocamız nerede fatih tokmak hocamız nerede Haluk parmaksız hocamız nerede Orhan bicak hocamız onlar sayesinde memur olduk Allah onların eksikliğini vermesin inşallah devletimizin öyle hocalara ihtiyacı var...
On numara beş yıldız bir yazı olmuş noktası virgülüne katılıyorum ve şunu eklemek istiyorum “parası çok olan veli ve öğrenci desinler diye lüks ve şatafat olsun diye bu dershaneye ya da kurs merkezine, etüt salonuna gidiyor adam özel derse ayrı denemeye ayrı soru çözümüne ayrı etüte ayrı para alarak veliyi sağmak inek gibi sağıyor öğrenci konuları bilmediği halde sırf şatafatına ve atmak için buralara gidiyor normal tüm derslerden konu anlatılan soru çözülen full paket dershaneyi tercih etmiyor( neden diye sorunca da ben kalabalıkta yapamıyorum bahanesine sığınıyor) peki sonuç ne koca bir sıfır tercih döneminde paralı bölümlere özel üniversitelere tercih yaparak gidiyor madem bu olacaktı bu kadar yüzbinleri niye verdik? Burada en büyük sıkıntı velinin çocuğumun dediği olsun varsın para gitsin vurdumduymazlığıdır. Unutmayalım ki arz talebi doğurur