Akşamın alacasında bir pazar yerindeydim… Gün boyu kalabalığın, gürültünün, pazarlığın içinden geçmiş tezgâhlar yavaş yavaş toplanıyor, yerlere dökülen sebze ve meyveler ise adeta bir sessizliğin tanığı oluyordu. O sırada, gözüm yaşlı bir amca ile eşine takıldı. Yanlarında eski bir un torbası, ellerinde küçük bir umut… Kadın yere düşmüş domatesleri, solmuş biberleri tek tek torbaya koyuyordu. Amca ise başı öne eğik, mahcup bir şekilde köşede bekliyordu.
Ne gururundan vazgeçmişti, ne de yoksulluğundan kaçabilmişti.
Bu manzara, sadece bir pazar görüntüsü değil; ülkemizin derinleşen ekonomik uçurumlarının, toplumsal duyarsızlığın en yalın haliydi.
Sabah saatlerinde birinci sınıf ürünleri alan varlıklı kesim, öğlen yerini dar gelirli vatandaşlara bırakıyor. Akşam olduğunda ise, artık çürüğe çıkmış meyveler bile bir umut kaynağına dönüşüyor. Ve nihayet gece, geriye kalanlarla hayata tutunmaya çalışan yaşlılarımız kalıyor.
Bir zamanlar evlatlarının, torunlarının baş tacı olan yaşlılarımız, bugün sokak köşelerinde, pazar artıkları arasında sessizce var olmaya çalışıyor. Bu sadece ekonomiyle açıklanabilecek bir tablo değil. Bu, aynı zamanda toplumsal çürümenin, aile bağlarının çözülmesinin, dayanışma duygusunun yitip gidişinin bir göstergesi.
Artık “biz” olmayı unuttuk. Yaşlı bir çiftin yerdeki sebzeleri toplarkenki hali, hepimize ayna tutmalı. Çünkü orada sadece iki insanın yoksulluğu yok; orada hepimizin sessizliği, duyarsızlığı ve kaybolan vicdanı var.
Evet, hükümetin ekonomi politikası başarısız olabilir; alım gücü düşmüş, emekli maaşları erimiş olabilir. Ama daha acısı, toplumun merhametinin de azalmış olmasıdır. Aile kavramı dizilerde yozlaşırken, yaşlılarımız gerçek hayatta yalnızlaşmış durumda.
Devletin sosyal politikaları, sadece rakamlardan ibaret olmamalı. Ekonomik istikrar kadar, insan onurunu koruyacak sosyal tedbirler de şart. Yaşlısını koruyamayan bir toplumun geleceği olamaz. Eğer bugün bu manzaralara sessiz kalırsak, yarın aynı torbayı biz taşımak zorunda kalabiliriz.
O yaşlı amca ve eşi o akşam pazar yerinden ayrılırken, torbalarının içinde sadece birkaç solmuş sebze yoktu. İçinde bir toplumun utancı da vardı.



















