“Bir ülkede siyasal ahlaksızlık varsa, orada toplumsal ahlak yok demektir.”
Bir ülkede bireysel, toplumsal ve siyasal olmak üzere üç ahlak vardır. Demokrasinin bir ülkede uygulanabilmesi için özellikle toplumsal ahlakın varlığı şarttır. Bir ülke toplumunu oluşturan bireylerin hepsi ahlaksızlık yapmak isteyebilirler. Siyasetçiler de ahlaksız olmak isteyebilirler. Fakat her ikisinin ahlaksızlığını önleyecek olan, toplumsal ahlaktır.
Toplumsal Ahlak
Demokratik sistemlerde yönetim halkın mülkü olduğundan yönetimin en etkin denetleyicisi ve ülkenin sahibi toplumdur. Bu nedenle toplumsal ahlak çok önemlidir. Toplumsal ahlakın olmadığı ülkede demokrasi uygulanamaz. Tersinden söyleyecek olursak; bir ülkede demokrasi uygulanmıyorsa, orada toplumsal ahlak egemen değildir demektir.
Toplumsal ahlak, toplumu ifade etmez. O, düşünürler tarafından üretilip toplumun üzerinde bir bulut gibi herkesin üzerinde egemen kılınır ve hiç kimse ona karşı çıkamaz. Bunu Emile Durkheim (1853-1917), “kolektif ahlaki bilinç” kavramıyla ifade eder ve o bireyleri aşan, şekillendiren ve onlara şahsiyet kazandıran toplumun zorlayıcı niteliğini kasteder. Toplumsal ahlakın bulunmadığı yerde, toplumsal normlara uymalarını sağlayacak kolektif bilinç düzeyi düşüktür demektir.
Demokratik Ahlak
Demokrasi, çağımızın ürünü olduğundan, çağımızın ahlakı ile birlikte var olabilir. Çağımızın bir kurumunun varlığı, diğerlerinin de bir bütün olarak varlığını gerektirir. Öncelikle çağımızın düşünüş biçimi olan laiklik şarttır. Ona dayalı olarak çoğulculuk, ulus, insan hakları, eşitlik gibi kavramlar gereklidir.
Demokratik Toplumsal Ahlak
Her sistem kendine özgü ahlakı ile vardır. Demokrasi de kendine özgü ahlaka sahiptir. Demokrasi, demokratik toplumsal ahlak gerektirir. Demokratik toplumsal ahlak; eşitsizliği, ayrımcılığı, insan haklarını ihlali gibi fiilleri ahlaksızlık gören ahlaktır. Bu nedenle bir toplumda demokrasinin uygulanabilmesi için demokratik toplumsal ahlak oluşturulması şarttır. Demokrasilerde siyasal iktidarı ve toplumu toplumun kendisi denetler.
“Demokrasi, ahlaklı toplum gerektirir.”
Demokrasi ve Deontolojik Ahlak
Çağımızın ahlakı deontolojik ahlaktır. Demokrasi, deontolojik ahlakın sistemidir. Deontolojik ahlak, davranışı tanrı, onun ceza ve ödülü gibi bir dış faktör nedeniyle değil, kişinin “insan” olması nedeniyle karşılık beklemeksizin, görevi olduğu için iç faktörle yapmasıdır. Bu ahlak, filantropizmdir. Bu ahlak, bizzat kişilik olmayı gerektirir ve demokratik seçimde kişinin kendi başına karar verme yetisini gerektiren bir durumdur..
Not ; Buraya kadarki tanımlama Alıntıdır .
ÜLKEMİZ GERÇEKLİĞİNDE İSE,
Yukarıdaki alıntıyı ve değerli tesbitleri dikkate alarak,Türkiye'deki tüm siyasal guruplara empoze ettiğimizde karşımıza kim çıkıpta diyebilecek ...;
"Yanlışsınız böyle bir durum yoktur, bunun ispatı da şu şu şu uygulamalardır. " diyebilecek Durumda olanlar acaba olabilir mi..?
Çok basit örneklerle
Türkiye'nin hali hazırdaki tüm sol ve sosyalist geçinen partilerinin hangisinin paradiğmasında tüzüğünde 100 yıl öncesinden günümüze bir değişiklik yapılarak yaşadığımız çaga veya Türkiye'deki bölgesel halkın inanç,felsefik veya dil gurubu ile ilgili (detaylandırılmayı bir kenara bırakın) yüzeysel ama akıllıca bir paradigma geliştirebilmişler(dır )midir..?
Evrendeki sosyalist blok toplantılarına katılıp evrensel olduklarını sanmanın ötesine geçemeyen ve ülkeye döndüklerinde de Şap diye suratlarına çarpan engüzel demokrasi havariliği dışında ne yaptınız,hangi ayrık inançlardaki toplumların sorunlarına çözüm oldunuz ( yine, tek tek tek diyerek gittiniz )..!
Yoksa, halen yüzyıl öncesinin demokrasisi
(çağına ve uygulayanların bakış açısına ayrıca idrallerine uygun) kopyası,tekrarı birkaç kelime oyunu ile sözde güncellemenin varlığını göstermekten öteye gidebilmişlermidir..
Tabi bu durum sadece Türk solu için geçerli değil,Kürt solu ve Sözde Demokratik Halkçı Kürt solcuları içinde geçerlidir, nasılki Türk solcular evrenselliği sadece kendileri ve görüşleri için benimsiyorlarsa, aynısının tıpkısı bu kezde Kürt solcular için de geçerlidir. Her şey eylem değil söylemde kalmaktadır.
Sağ kesime bakıyorsunuz, halen Turancılık,
Halen türk İslam tabusu, halen tekbencilik ve halen aynı kısır döngü, peki sağ kesimin oy aldığı bölgelerdeki farklı inançtan,felsefeden ve dillerden olan insanlar yani halk neden göz ardı edilmeye devam ediliyor,neden onlara günün ve çagın temel gereksinimleri üzerinden yaklaşılıyor ,neden onlara uygun paradiğmalar üretilmiyor yada üretilmek istenilmiyor..!
Gel bu tarafa
Dinci hizipçi guruplara siyasal akımlara bakıyorsunız, halen kendi karanlıklarından hezeyanlarından kurtulmak için toplumsal ( ayrı inanç ve felsefik yaklaşımdakiler ) kitlelere el uzatmıyor politik tutumlarında daha sağ duyulu daha kucaklayıcı daha insancıl olmuyor veya olamıyorlar, halen 2000 yıl öncenin diyasporası ile hareket ediyorlar neden kendi yanlışlarını eksikliklerini kabullenmiyorlar.
Neden kendi inançsal düşünceleri merkezinde herkesi görmek istiyorlar, çünkü doğru onlar diğerleri kâfir,zındık,küffar,katli vaciptir.
Halbuki inancın kişisel olduğu herkesin kendi inancından mesul ve sorumlu olduğunu ve inaçda kişisellik kuramını neden kabullenmiyorlar...?
Türkiye gerçekliği geçmişten günümüze manda yönetimi anlayışı ile hareket etmekten ne zaman kurtulacak da kendi halkının temel ihtiyaç,yaşam ve kültür zenginliğini kabullenip ona göre bölgesel inanç,bölgesel kültür,bölgesel diller ortaklığını varlığını tüm asimilasyonlara rağmen yok edilemeyen hatta küllerinden doğan yaşamları kabul ederek bu doğrultuda tüzükler çalışmalar ve kabulleri içerir bir paradigma -lar üreterek hep güncelleme yapmak istenilmiyor..
Çünkü..;
Her siyasi akım gerek sağı gerek solu gerekse dincisi kendi halklarının temel düsturlarına göre ihtiyaçlarına göre tüzük çalışması yapmıyor,herkesi tekbenci anlayışla kendilerini yöneten kukla yöneticilerinin parmaklarına teslim etmiş ve kendilerine biçilen kaftanı kabul ederek,bu kaftanı ve hazır sunulan paradiğmayı tüm ülkeye dayatarak yapmak hem ( zeka yorgunluğuna ve saksıyı çalıştırarak yorulmak istemiyor ) istemiyorlar,hemde hantal halk gurubunu sürü gibi istedikleri şekilde at oynatacakları kendilerine kolay geldiği için, üst akılın yada üst akıllarının çizdiği ama bin yıllardır değişmeyen değiştirilemeyen şekilde,aksaya,tökseye,kör topal yürütmek kolaylarına geliyor..
Sonrada,
efendim Demokrasi,sol sosyalist veya Din,mitoloji,efsane,Hadis havadis yada kahramanlık destanları,Turancılık zihniyetinin artık gerilerde kaldığı çağın ve halkın temel ihtiyaçlarına yaşamlarına felsefelerine inançsal ayrılıklarına cevap veremediği gerçegini görmüyor,duymuyor kabul etmiyorlar.
Kendilerince solculuk,kendilerince Dincilik kendilerince milliyetçilik vatanseverlik En doğrusu kendileridir tezi ve yaklaşımındadırlar.
Birde kendi gerçekliğimizi yukarıda alıntı yapılan evrensel Demokrasi ve Demokratik Ahlak açısından ülkemizin içinde bulunduğu gerçekliği göz önüne alarak bilimsel, sosyolojik, kültürel, inançsal ve toplumsal ülemiz halkının büyük fotoğrafına baktığımızda, Türkiye toplumunun fotoğrafına aşagıdaki şu soruları sorup cevabını da gerek halkın gerekse dini çevreler ile siyasetçiler ve siyaset bilimcilerin vermesi ve halkın yani Türkiye halklarının da değerlendirilmesi ve yine bu bağlamda bizler ne kadar demokrasi içselleştirmiş ülkeyiz yada ne kadar toplum ahlakına demokrasi ahlakına ticaret ahlakına,siyaset ahlakına ve dini ahlaka sahibiz yada değiliz cevabını kendimize ndilerince Sağcılık yapıp çalkantılı gölde balık avlayıp duruyorlar....!
Sorunları ve çözümlemeleri sorarak yine kendimizden almalıyız.
Hani derler ya
" Aynamıza bakalım " diye..
Sorunları ve çözümleri kendi iç dinamiklerimizi sorgulayarak eleştirerek bulmalıdırlar.
Her siyasal akım parti kurum kuruluş adı ne olursa olsun, yukarıdan aşagıya kendi yüzyıllık binlerce yıllık paradipmalarını kontrol etsinler ve yanlış eksik fuzuli olanlarını artık görsünler mi..?
Kısaca ve öz olarak, siyasal ahlaktan toplumsal ahlaktan ve inançsal ahlaktan yoksun, yeter siz,taklitçi ruhuna sahip tekbenci ve biatçı bir yaklaşım yada en doğrusu,en ahlaklısı,en demokratı,en milliyetçisi vatanseveri ben'im, EGO' su ile kendimiz dışındaki ahlakı,vicdan ahlakını insan olmayı kabullenemiyoruz..
İşte bu kısır döngüler içinde cebelleştikçe yeni,çağa uygun temel hak ve hürrüyetlerden yoksun, inançsal özgürlüklerin olmadığı hep EN' lerle ve Başkabir yerlerin esareti ve gölgesi altında kalıyoruz.