“İnsanlık kalmadı, toplum nereye gidiyor?” sözlerini hepimiz duymuşuzdur. Çünkü son zamanların çok sık kullandığımız cümlelerinden. Televizyonu açtığımızda bu “insanlık dışı” haberleri görüyoruz muhakkak. Toplumda bozulmaların olduğu yorumunu çıkarıyoruz sonra.
Doğrudur, toplum düzeninde bozulmalar var ve bu gittikçe artmaya devam ediyor. Bunları ülkemizdeki artan suç oranlarından görebilmekteyiz. Peki, neden oluyor bu bozulmalar? Önceden böyle olmayan bu durum neden böyle bir hal aldı?
‘Kırık Cam Teorisi’ adında bir teori var. Buna göre, hayatımızda ya da toplumda yaptığımız her ‘ilk’ davranış, kendisiyle beraber devamını da getirir. Devam etmesi güzel, ama önemli olan o “ilk” olan şeyin ne olduğu ve de buna verdiğimiz tepki. Çünkü gösterilen olumsuz bir davranışa verilmeyen yanıt, bundan sonraki süreçte kendisini tekrarlayacaktır. Biri gelip sokak başına çöplerini atıyorsa ve tepki gösterilmiyorsa devamı da gelecektir. Sonuç olarak o sokağın başı çöp meskeni olacaktır. Ya da pandemi sürecini ele alalım, gerekli önlemleri almamız gerekiyordu, ama birkaç kişinin uymadığını görünce belli bir çoğunluk onlara uydu ve bu da sürecin gittikçe uzamasına, insanların evlerine daha fazla kapanmasına neden oldu. Sonuç olarak da düzen bozuldu.
Bu durumların yaşanmasının ve düzenin bozulmasının nedeni yine bizleriz. Bizlerin göstermediği tepkiler… Kadına cinayet diyoruz. Ama bir kadın şiddet gördüğünde bakıp geçiyoruz. Savaş olmasın diyoruz, hep birlikte yaşayalım diyoruz ama ırkçı davranışlar sergiliyoruz. Hayvan hakları diyoruz. Bir hayvan acı çekince içimiz bile acımadan duymazdan geliyoruz onları. Hak kavramından bahsediyoruz ama hak yiyen kişileri bildiğimiz halde ses çıkarmıyoruz. Çevreye duyarlılık diyoruz, kirletenleri sadece izliyoruz. Bu örnekler çok fazla çoğaltılabilir.
Yaptığımız şey videoya çekip paylaşmak ve altına birkaç duyarlılık cümlesi yazmak oluyor. Video bitince de normal hayata geri dönüyoruz.
Dikkat edince şunu görmekteyiz: Bir kişi bir suç işlediğinde tepki göstermek yerine, “sözde” kınayıp geçtiğimiz için, sonra da bakmışız ki bizler de aynı suçu işler hale gelmişiz. Bu durumda şikayet etmemizin de bir anlamı kalmıyor.
Bizler toplumsal varlıklarız. Duyarsız bir hale gelmek bu kadar kolay olmamalı. Vicdan dediğimiz kavram bu kadar kolay körelmemeli içimizde. Duygularımızı bu kadar bastırmamalıyız. Şikayet ettiğimiz durumun nedeni olmamalıyız. “Düşene bir tekmeyi de biz atmak yerine, düşene bir eli de uzatan biz” olmalıyız. Bozulan düzenin, sapmaların ortağı değil, karşıtı olmalıyız. İşte o zaman şikayet etmek yerine övündüğümüz bir toplum halini alırız.