Son yıllarda güzellik, zayıflık ve görünüş takıntısı, artık sadece magazin sayfalarının değil, gündelik hayatın da ayrılmaz bir parçası hâline geldi. Sosyal medya, bu baskıyı artıran en güçlü mecra olarak karşımızda duruyor. Estetikle idealize edilen vücutlar, filtrelerle parlatılan yüzler, 'mükemmellik' adı altında servis edilen gerçeklikten uzak yaşamlar… Bu tablo, özellikle genç kadınlar üzerinde yıpratıcı bir etki yaratıyor. Son dönemde adından sıkça söz ettiren Nihal Candan bu tablonun sadece bir yüzü.
Nihal Candan, sadece sosyal medya paylaşımlarıyla değil, son dönemde cezaevinden çıktıktan sonraki fiziksel görüntüsüyle de gündeme geldi. Kilo kaybı, değişen yüz hatları ve sağlığını tehdit eden incelikteki görüntüsü kamuoyunda geniş yankı buldu. Ancak burada durup düşünmemiz gereken asıl mesele, bir kadının zayıflığı ya da güzelliği değil; bu zayıflığın ardındaki psikoloji ve toplumsal baskılar.
Sosyal medya artık sadece bireysel bir paylaşım mecrası değil, aynı zamanda onay arayışının, beğeni kazanma yarışının bir arenası. Kadınlar, özellikle genç yaşta, görünüşleriyle var olabilecekleri inancına sıkıştırılıyor. Bu baskı sadece ekran başından izleyenleri değil, ekranın içindekileri de aynı şekilde eziyor. Güzellik artık bir seçenek değil, adeta bir zorunluluk haline gelmiş durumda. Sıfır bedene yaklaşmak, "fit" kalmak, sürekli estetikle 'iyileşmek'... Tüm bu çaba, bir kimlik inşasına değil, kimlik erozyonuna dönüşüyor.
Bir zamanlar magazin figürü olarak algılanan kişiler, artık milyonlarca genç kadının rol modeli haline geliyor. Ancak bu rol modellerin ardında genellikle sürdürülemez bir yaşam tarzı, psikolojik baskılar, sağlık sorunları ve yüzeyselleşmiş bir başarı algısı var. Şöhret, özellikle sosyal medyada, her an güncellenmek zorunda olan bir vitrin. Ve o vitrini ayakta tutmak için çoğu zaman gerçeklikten, sağlıktan ve hatta insanlıktan bile taviz verilebiliyor.
Peki biz ne yapıyoruz? Beğenerek, paylaşarak, konuşarak, hatta eleştirerek bile bu döngünün bir parçası haline geliyoruz. Belki de bu yüzden eleştiriden önce kendimize dönüp şu soruyu sormalıyız: Bu 'ideal' görüntüler neden bizi bu kadar etkiliyor? Ve neden hâlâ görünüş odaklı bir başarı hikâyesine inanıyoruz?
Nihal Candan özelinde konuşmak gerekirse, belki de o sadece bu sistemin bir yansıması. Asıl mesele, o sistemi sorgulamak. Kadınların sadece güzellikleriyle değil, zekâlarıyla, fikirleriyle ve ürettikleriyle var olabileceği bir düzen mümkün. Ama bunun için önce filtreleri değil, bakış açılarımızı değiştirmemiz gerekiyor.