25 yıl Süleymaniye Bağlarbaşı ve Açıksu Bölgelerinde yaşayan biri olarak bir zamanlar içinde yüzdüğümüz Devteşti ve oraya bağlı su kanalları vardı. Önünde ağaçlar ve yemyeşil futbol sahasını andıran çimenlik alan ile süslenirdi.
Bu çimenliğin bir kısmı çocukların ve gençlerin futbol oynadığı saha görevi görürken bir kısmı da aileleriyle birlikte piknik yapanların alanıydı. Siyah ve beyaz dut ağaçlarının şeritler halinde uzandığı alanda kocaman çınar ve nar ağaçları da taç görünümü sunuyordu.
Üzüm bağları ve fıstık bahçelerinin ortasında cennetten bir köşeydi Devteşti. Herkes buraya gelir zaman geçirirdi. Piknik yapan, futbol oynayan, sohbet edenler olurdu. Burayı geçim kaynağı olarak kullanan bile vardı. Hayvanlarını otlatan vatandaşlar buradan ekmek yerdi.
Yaşça bizden daha büyük mahalle sakinleri Devteşti’nin kara taşlardan örülmüş duvarlarından berrak suyuna atlar yüzerdi. Hemen yanı başında bir pınar daha vardı şu anda bir binanın altına kaldığını zannediyorum. Bu pınardan insanlar içme suyu alırdı. Bu pınar ve Devteşti’nin kanallarını kimi içme suyu olarak kullanır kimi çimenliklerde otlatmaya getirdiği hayvanlarını sulardı.
Bu şekliyle Devteşti’ni ve çevresini hatırlayan bilir…
Daha sonra emlak ve imar baronların siyasi uzantılarının eline geçen bölge adeta beton istilasına uğradı.
Betona gömülen bölgede Devteşti’nin suyunu tahliye eden kanallar kapatıldı. Çimenlikler kurutuldu ve zamanla ağaçlar ya kesildi ya da kurudu.
Bu istila nedeniyle o cennetten köşenin bugünkü haline gelmesi çok uzun sürmedi.
Her yer beton oldu…
Çocukluğumun cennet köşesini anımsatan söz konusu bölgeden arta kalan sadece Devteşti’nin kendisi. İçindeki sular, kanallar kapandığından dolayı tahliye olmayınca hızla yosunlaştı. Yosunlaşan bölgeye insanların döktükleri çöpler de eklenince belediye çöplüğünü andıran bir alan oluştu.
Devteşti’nin kaderi kara yazılmış olmalı ki sorunların devamı geldi. İnsanlar bir zamanlar içinde yüzülen gölü çöplük yuvasına çevirdi. Çöpler ve molozlar döküldü. Hatta kurban bayramlarında kesilen hayvanların artıkları bile atıldı.
Bu noktada belediyeler üstüne düşeni yaptı mı bunu da tartışmak lazım.
Belediye yönetimi önce Devteşti’nin içerisine inen kapıyı demir bloklar ile kapattı ancak kirlenmenin önüne geçemedi. En son etrafına tel örgü çekildi ve bu şekilde kurtarılmaya çalışıldı. Ancak bu önlem de insanların Devteşti’ne çöp atmasına engel olmadı.
Devteşti’nin kirli olduğu, sivrisinek yuvası olduğu, koku yaptığı vs. vs. vs. sorunların devam ettiği yönünde şikayetler var.
Bu şikayetler yıllardır süre geliyor.
Burayı katledenleri uzakta aramaya gerek yok! Önce mahalle olarak kendimizden başlamalıyız. Devteşti’ne çöp ve moloz dökmezsek orada kirlenme olmaz.
Önce kendimizi sorgulamamız gerekiyor. Kendimizi sorgularsak başkasını sorgulama hakkımız olur.
Çuvaldızı başkasına batırırken iğnenin ucunu da kendimize batıralım. ‘Biz kirlettik ama onlar temizlesin’ yaklaşımı yanlıştır. Bu yanlışı yaparken kendimize zarar veriyoruz.
Bütün doğal güzelliklerimizi kendi elimizle kirletip yok ettik ve şimdi de suçlu arıyoruz. Uzakta aramaya gerek yok; suçlu biziz! Kaybeden de kentimiz ve insanlık…