Okuduğum bir kitapta şöyle diyordu yazar: “Ahlaklıymışız gibi yaparız, görgü kuralları ve yasallık denen şey budur; seviyor gibi yaparız, ahlak denen şey budur.”
Üzerinde bir hayli düşünülmesi gereken bir cümle gibi geldi bana. Gerçekten ahlaklı mıyız yoksa toplum bizden istediği için, yani kendimizi insanlara kabul ettirmek için mi ahlaklı davranırız?
Yazar, aynı şekilde sevgimizin yetersiz kaldığı yerlerde ahlakı devreye koyduğumuzu belirtiyor. Yani bizler yakınlarımız dışında kimseyi sevemeyiz. Tanımadığımız birine sevgi gösteremediğimiz için deahlakı ortaya çıkardık diyor. O zaman ahlak denen şey sevgi taklididir diyebilir miyiz?
Ya da sevgi kavramının başka boyutta ahlakı ortaya çıkardığını, ahlakın ise sevginin tamamlayıcısı rolünde olduğu fikrini öne sürebilir miyiz?
Öyle ya da böyle… Duygu yetersizliği de yaşıyormuş insan bu bilgiye göre. Yapı denen şeyleri de yetersizlikten çıkarabiliyormuş.
Benim değinmek istediğim başka bir boyutu var bu durumun.
İnsanlara karşı dürüst olmak bir ahlaki erdemdir. Ama ben bir insana onu sevmediğimi söylemek yerine arkasından farklı, yanıma geldiğinde farklı davranıyorsam burada ahlaki yapının kendi içinde çeliştiğini söyleyemez miyim?
Ahlak bana sevmediğim insanlara karşı dürüst bir şekilde duygularımı açıklamam gereken yerde, farklı bir şekilde davranmamı istediği için bastırdığım duygular çeşitli şekilde gün yüzüne çıkabiliyor mesela.
Şöyle düşünelim.Birini sevmediniz, o kişi de evinize gidip geliyor.Ebeveynleriniz size “onu sevmediğini söyleme ayıptır, düzgün davran, üzülür” gibi cümlelerle uyarılarda bulunuyor ya da çocuklar arasında“ben onu sevmiyorum” cümleleri olabiliyor. Ebeveynin tavrı: “O senin arkadaşın, ne demek sevmiyorum. Onunla oynamak zorundasın” tarzında baskılayıcı olabiliyor. Her ebeveynin de bu şekilde düşündüğünü varsayarsak kimse bir insan tarafından “seni sevmiyorum” gibi cümleleri duymuyor.
Sevmesek bile bunu gizleme dürtüsüyle yetiştiğimiz için ilişkilere de yansıyor bu. Çünkü sevilmediğini duymamış bir insan bilinçaltında hep sevildiğini düşünerek reddedilme olanağını yok saymaktadır.
Çevrenize bakın, sevdiğini söyleyen biri, karşıdan “ben seni sevmiyorum” cevabını alınca bazen kendisini soyutluyor insanlardan ve cezalandırıyor, sonucunda da özgüvensiz birey olarak yetişiyor bazen de karşıdaki kişiden zorla olumlu dönüt almaya çalışıyor.
Kimsenin kimseyi sevmek zorunda olmadığı bir bilinçle yetişmemiş çünkü. Sevmesen bile gizle düşüncesi dayatılmış. Ahlak dediğimiz yapı bir anlamda sevginin sadece olumlu boyutunu ele almış diyebiliriz bu sonuçta. Ama göz ardı edilen bir de gizli boyutu var. İş oraya gelince ahlaki değerler yetersiz kalabiliyor.