Bir genci hayal edin. Çalışmıyor, cebinde parası yok. Neredeyse her gün bundan dolayı evde tartışma yaşıyor. Çok zor durumda olduğunu biliyorsunuz onun, zor bir hayatı olduğunu da. Fakat sonra yaptığı bir paylaşımı görüyorsunuz. Lüks bir mekanda donatılmış bir masa, yanında lüks bir araba anahtarı ve altta ise “Bu hayatı yaşıyoruz ya” notu…
Yabancı gelmedi değil mi? Yan komşunuzun evinden şiddetli bir kavga gürültüsü gelir, aradan kısa bir süre geçtikten sonra arkadaşınız bir fotoğraf paylaşarak “aile saadeti” diye yazar. Oysa ki az önce evlerinde kıyamet kopuyordu. Günlük hayatta çok sık karşılaştığımız bu durumu muhakkak ki bizler de yaşıyoruz ya da böyle davranışlarda bulunuyoruz. İçerisinde bulunduğumuz durum ile dışarıya gösterdiğimiz durum arasında çok fark oluyor. Olduğumuzdan farklı gösteriyoruz kendimizi insanlara. Kendimizi tanıtırken çok iyi bir hayatı olan, hiç sıkıntılarla karşılaşmayan, her şeyin yolunda gittiği bir hayat sunuyoruz. Ama aslında sorunlarla boğuşuyoruz gerçek hayatta. Literatürde “Ördek Sendromu” olarak geçen bu duruma aşina olduğumuz için muhakkak bilgimiz ve söyleyeceklerimiz vardır. Değinmek istediğim husus başka. Dışarıdan bakıldığında olumsuz olarak görünen bu durumun aslında olumlu bir yanı da var. Nasıl mı?
Düdüklü tencere misali
Bir düdüklü tencere düşünelim. İçerisine çeşitli sebzeler atarak kapağını kapatıyoruz ve pişmesini, piştikten sonra da o malzemelerden bir çeşit yemek oluşmasını bekliyoruz. Ama yemek pişerken tencerenin emniyet sübabını havalandırmazsak, havası boşalamayan tencere bir süre sonra patlayıp etrafa zarar verir. İnsanlar da düdüklü tencere gibidir. Kendilerinden sürekli bir şeyler beklenir. Artan sorumluluklara paralel olarak sorunlar da artar. Bütün bunları zihnine yükleyen ve bastırmaya çalışan birey belli bir süre sonra yorulur ve bu yorgunluk kişinin ya kendisine ya da başkalarına zarar vermesiyle ortaya çıkar.
Bir başka dışavurum ise sosyal medya gibi platformlarda gerçek hayatı dışında kendisine sanal bir hayat inşa edip bu hayatta yaşamasıyla tezahür bulur ki, ördek sendromunda da değinilen nokta burasıdır. Peki, bu sonuç iyi midir? Tartışılır. Çok iyi olduğu söylenemez. Sosyal medyadaki hayatına bağlanan kişi gerçek ile sanal hayatı arasında bocalamaya ve olduğundan farklı kişilik tipleri sergilemeye başlar. Aslında çok da olumlu değilmiş, ama sosyal medyanın şu an yaşadığımız dönemde insanlar üzerinde bir “emniyet sübabı” görevini gördüğünü söyleyebiliriz.
Her ne kadar olumsuz da olsa bu platformlarda kişi aslında bilinçaltında yatan duygularının dışavurumunu yansıtmaktadır. Bu da onda bir rahatlama meydana getirmektedir. Bütün bunlara baktığımızda ise, bu sanal hayatlar bize insan psikolojisinde görünenin ötesinde görünmeyeni, ancak gerçek olanı göstermektedir.